16 Mart 2012 Cuma

Masumiyet

Ne zamandır masumiyet üzerine yazacağım, sonunda yine oraya buraya koşturmaktan bitkin eve kapandım, bu konuyu artık ele almanın vakti geldi dedim. Bugün artık bu konuya değiniyorum. Aklımda birşey var mı?  Aslında yok. İçimdeki küçük kız ne söylerse onu yazacağım, neler akarsa.

Nereden çıktı şimdi bu küçük kız? Masumiyet, içimizdeki kırgın çocuğun öfkeyle kararmamış hali bana göre. Hangimizin içinde çocukluğunda tam ve bütün olan, içini dışında hissetme hali olmadı ki? Tüm saflığımızla konuştuğumuz, hakkımızda neler düşünüleceği kaygısı olmadan içimizi döktüğümüz, hayata dair ikiyüzlülükten uzak, değerlerimizi ve vicdanımızı sorgulamak zorunda olmadığımız yıllardan hangimiz geçmedik?

Büyüdükçe herşey değişiyor işte. Tekrar tekrar söylediğim üzere sistemin ve yanlış öğrenmelerimizin  etkisiyle, bize okutulan tatlı masallarla hayatın acı gerçeklerinin arasındaki büyük farkın canımızı acıtmasıyla önce korkmayı öğreniyoruz. Bazılarımızı ailelerimiz korkutuyor önce. Sonra sokaktaki bütün korkmayı öğrenmiş herkesten korkmayı öğreniyoruz. Algılarımızın açık olduğu, tüm sevgi ve masumiyetimizi taşıyan küçük çocuk günden güne parçalanıyor böylece.

Üniversite zamanında bir süre depresif bir dönem geçirmiştim. Hissettiğim duyguyu aktarmaya çalıştığımda, japon animelerindeki gibi saf saf bakan koca gözlü bir kızın ağzı açık bakakalmış ve ürkmüş bir resmi gözümde canlanmıştı. Sanırım orada hepimizin içinde hala bir çocuk yattığını, her ne kadar büyüdüğümüzü sansak da, o çocukla elele ilerlemeden, o çocuğa sarılmadan sağlıklı ve bütün olamayacağımızı ilk defa farketmiştim.

Masumiyet, başkaları tarafından çok defa incitilmiş bu çocuğu farkedebilmek, sevebilmek ve sarıp sarmalayabilmek demek bence.Bir çocuğun saflığıyla, merakıyla, hayatın akan bir macera olduğunu anlayabilmek, hala kırlarda koşmaktan utanmamak, o çocuğu yaşarken demir maskelere hapsetmemek demek. Hayattan çok büyük problemler olmadığı sürece hala zevk alabilmenin sırrı da sanırım burada.

Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan kitabında - Sabahattin Ali ve Carl Gustav Jung'ın tanışmasını gerçekten çook isterdim, bir yazar bu kadar mı iyi insan psikolojisini derin öykülerle harmanlar? - çok güzel bir cümleye denk geldim.

"İçimizde, bizim "ahlak" tarafımızda hiçbir şekilde münasebete geçmeyerek hadiseleri muhakeme eden, neticeler çıkaran ve tedbirler alan bir "hesabi" tarafımız vardı ve lafta değilse bile fiilde o galip çıkıyor ve onun dediği oluyordu."

Hepimizin içinde aynen bu şekilde hesabi bir taraf var. Zaten iş ilanlarındaki analitik düşünme yeteneği talebi bile bu hesabi tarafı ne kadar desteklememiz gerektiğini anlatıyor bize. Kimse, sezgisel yeteneği gelişmiş duyarlı insanlar aramıyor. Dolayısıyla bu tarafımız gittikçe kapanıyor. Halbuki bi çocukta bu kadar heap kitabı göremezsiniz,  çocuk anda yaşar, çocuk neyse odur, çocuk duygularını gönlünce yaşar, sürekli mutlu veya mutsuz olmaya kalkmaz. Aslında pek birşeye kalkışmaz. Anda yaşar ve keyfine bakar.

Bu kadar hesabın ortasında, değerleri yaşatmak da doğal olarak zor oluyor. Hayattan yeterince sille yemiş ve korkutulmuş çocuk halimiz, varolabilme savaşı adına, içsel olarak yabancılaşıyor, ötekileşiyor ve değerlerini bir yerde bırakarak yoluna devam ediyor. Güle güle masumiyet, hoşgeldin muhasebe uzmanlığı. Sanırım muhasebeyi bu yüzden hiçbir zaman sevemedim.

Ben her insanın kendine bir gün dur diyerek, içine dönebileceğine ve içindeki çocuğu bir yerlerde tekrar bulabileceğine inanyorum. Tabi o çocuk, biraz kırgın olacak, kızmış, öfkeli, belki de fazlasıyla kararmış. dudak bükecek bize, nerede kaldın diye? Yine de, her çocuk en sonunda sonunda bulunup bir sarılmayı hakeder. Kendini güvende hissetmenin en etkili yollarından biri sarılmaksa, neden içimizde çocuğa sarılmayıp kendimizi güvende hissetmeyelim? Hem belki o güveni hissettikçe, değerlerimize tekrar merhaba diyeceğiz. Hayatımızda korkularımız yüzünden oluşan kendi kendini gerçekleştiren kehanetler belki de böylelikle son bulacak.  Benim çocuk, ben yazdıkça gülümsemeye başladı bile, size de göz kırpıyor. Şimdi oyun zamanı!