16 Ocak 2012 Pazartesi

Denememeler

Bloğuma gerekli ilgiyi aylardır gösterememe halim, yatağa düşünce son buldu. Evet, daha çok yazmak istiyorum.
Biraz daha evime ve kendime vakit ayırmaya, yaşamımın hızını, yaşadıklarımı ifadeyle dengelemeye ihtiyacım var. Karın yağışını evden izlemeye, kedilerimin yanında olmaya, kitap okumaya, sokaklarda, kurslarda, konserlerde gördüklerimi beynimde harmanlamaya ihtiyacım var. Hayatın her anını dolu dolu geçirme arzumla, yaşadıklarımı hazmetme arasında kısıtla olsa bir süreye ihtiyacım var. Tabi bu benim gibi bir insan için bir günü geçemiyor, işte o bir günü yaratabilmek lazım arada, yoksa bedenin senin için yaratıyor bir güzel. 


Bu itiraflardan sonra asıl meseleye geçelim. Hazır hayatı dolu dolu yaşamak demişken; hani bir yaş dönemi vardır, herkes evlenmeye ve çocuk yapmaya karar verir, hayatını oturtmaya çalışır ya, benim o dönemim uzun süreli ilişkimi bitirerek o kişiyle evlilikten vazgeçme ve hemen ardından üstüste yaşadığım ölüm vakalarıyla geçti. Bu sıralarda belki bir insanın altmış, yetmiş yaşında düşüneceği şeyleri düşündüm epey. Annem hayretler içerisinde beni izledi, sen çok erken düşünmeye başladın birçok şeyi dedi. Yapacak birşey yoktu, Herkes mersine gidiyordu, bense tersine. Hiç kolay olmadı, çok uzun süre sanki hayat beni başka bir boyuttan geçirmiş de, ben o yerde asılı kalmışım, hayat da gözümün önünden gelip geçiyormuş gibi hissettim. Eskiden oynadığım adventure oyunlarının içindeydim, ilerleyebilmek için birşey bulmam gerekiyordu, ama o şeyi bir türlü bulamıyordum. Geçtiğim sokaklar, gördüğüm insanlar, hepsi birer oyunun içinde yer alan karakterler, doğru bir cümleyi sarfedince, veya doğru bir yere gidince bana bir ihtimal anahtarı uzatacak olanlardı. Yalnız gerçekten de aramaya inanmak gerekiyor, ben bu sayede birçok anahtar buldum, bugünkü beni yaratan, geçmişin tozlarını üstümden atan, bana kim olduğumu ve nereye ait olduğumu gösteren, özümle tanıştıran kişiler ve olaylarla yeniden şekillendim.


Herkes mersindeyken ve benim kendimi koyacak bir yerim yokken, her zor yolun insanda yaktığı bir ışık misali, aramanın bir kayıp olmadığını farkettim. Kayıp bir zamanın peşinden koşmanın ne kadar anlamsız olduğunu, hayatın her yönüyle denemeye değer olduğunu kendime tekrarlayıp durdum. Peki hayatı olduğu haliyle denememin önündeki engeller neydi? Öncelikle iç engellerim vardı, alışkanlıklarım, kendimle ilgili tanımlarım, en önemlisi denemek ve arkasından yanılmakla ilgili korkularım vardı. Dış engeller, değiştiremeyeceğim faktörlerden oluşuyordu ama iç engellerimi kırabilirdim. Bunun da tek yolu hayat sahnesine çıkmak ve orada rezil olmaktan korkmamakmış, bunu anladım. İnsan, sahne korkusunun üzerine gittikçe, sahnede daha rahat ediyor. Başarısızlık korkusunu kabullenince, kaygılarından uzaklaşabiliyor, bu da kendini olduğu haliyle sevmekten geçiyor. 


Çevremde kendisi için kötü konuşan, kendine aptal, boş, yetersiz diyen insanlara bakıyorum. Muhtemelen bu lafların altında derin bir mükemmeliyetçilik, kendinin bile farketmediği iç duvarlar var. Her konuda iyi olmayabiliriz, bunu bile kabul edebilmek insana derin bir rahatlama getiriyor. İşte o zaman, içimizde kaybettiğimiz çocuk yeniden ortaya çıkıyor. O saf, kaybetmekten korkmadan kendini oyunun içine atan çocuk tekrar oyun oynamaya başlıyor. Ego çözülüyor, öz ortaya çıkıyor. İnsan, kendini yargılamayı bıraktıkça, özündeki utanç ve suçluluk duygularından da arınıyor.


Geçtiğimiz günlerde, bir iş adamı elli yaşında dans öğrenmeye başlamış, gazeteciler merakla adamın orta yaş krizinde olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorlar. Adamın cevabı çok basit; Öğrenmek istedim, başladım. Seçimlerimizi yaparken, başkalarının korku ve yargılarını üzerimize yapıştırdığımızda denememeler hali başlıyor. Ben buna eksik yaşamlar diyorum, o kadar eksik yaşıyoruz ve yaşatılıyoruz ki, sonunda yetmiş seksen yaşımıza geldiğimizde, geçmişe dönüp baktığımızda, neyi yaşamak istediğimizi, neyi gerçekten yaşadığımızı, neyi yaşayamadığımızı hesaplarken mutlu mu olacağız, yapamasak bile en azından denediğimizi mi söyleyeceğiz yoksa hiç deneyemediğimizi mi? İşte bence hayatı buna göre yaşamak gerekiyor. Yaşlandığımızda, vicdanımız temizse ve gerçekten denediğimizi biliyorsak, mutlu bir hayat yaşamışız demek.