10 Eylül 2011 Cumartesi

İnanmak

İnanmak, pozitif ruh sağlığı için her insana gerekli bir kavram. İnsanlığın oluşumundan beri, insanın anlamlandıramadığı, tanımlayamadığı olgulardan başlayarak, kutsal kitaplarda anlatılan hikayelerle devam eden büyük bir tarihçeyi içinde taşıyan inanç, öyle veya böyle hepimizin hayatının bir parçası. Tanrıya inanmayı bir kenara bıraksak dahi, sevmeye inanmayı, aramaya inanmayı, herşeyin düzeleceğine inanmayı, güzel sürprizlerle karşılaşacağımıza inanmayı, adalete inanmayı bir kenara bırakmak mümkün değil. İnanç, kendi içinde beklentiler içeriyor. İyi bir insan olursak, başımıza iyi şeyler gelmesini bekliyoruz, adaletin yerini bulmasını istiyoruz, kötü giden zamanların yerini güzel günlerle değiştirmesini bekliyoruz.

İnancımız adına verdiğimiz savaşların, Tanrıya yakarışlarımızın, adaletin tecelli etmesi için verdiğimiz uğraşların sonunda üzerimize bir yorgunluk çöktüğünde, elimizde hala umutlarımızdan başka pek bir şey yoksa, inancın yerini içimizi kemiren bir şüphe ister istemez alıyor. Hem inancımızı sorguladığımız için kendimizi suçlu hissederken, hem de yapı taşlarımızdan biri kırılırken ne yapacağız?

Ben bunun cevabını içsel güçte buldum. Kendimizden başka birşeye inanamasak bile, kendimize olan inancımızı kaybetmemek asıl mesele. Peki kendimize inanmak nedir? Dönüşümümüze inanmaktır. Eğer işler istediğimiz gibi gitmiyorsa, salt inanç maalesef yeterli olmuyor. Bu noktada, kendimizde doğru gitmeyen noktaları keşfetmek, güven ve değerle ilgili eksikliklerimizi tamamlamak gerekli. Eğer sürekli olarak istemediğimiz bir durumun içindeysek, biraz akıllı düşünmek ve bu akıl doğrultusunda eyleme geçmekten başka çaremiz yok. Yani kendimizi davranış boyutunda değiştireceğiz ki, yaşadığımız olayları tekrarlamayalım. Cenderelerden çıkmanın tek yolu dönüşüm.

Peki, depremler, savaşlar gibi milyonların çaresizce maruz kaldığı olaylar ne olacak? Adalet ve sevgiye olan hasretimizle, Tanrının ne kadar da duyarsız olduğunu düşündüğümüz anlar ne olacak? Sanırım, tek yapabileceğimiz değiştiremeyeceğimiz konuları istemeye istemeye kabullenmek ve eğer hala bu dünyada olmak istiyorsak -ki bence dünyanın çok güzel bir gezegen olması bile yaşamak için yeterli bir neden- bir insanı, bir çocuğu, bir hayvanı, bir yaşlıyı severek içimizdeki masumiyete ve sevgiye ulaşmanın yollarını aramak en güzeli. Madem bütünü kurtaramıyoruz, en azından kendimizi, ruhumuzu sağlıklı tutalım, böylece dünyanın da bir parçasını güzelleştirmiş oluruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder