18 Eylül 2011 Pazar

Frida & Leia

Bundan yedi yıl önce hayatımda büyük değişiklikler yapma zamanında, evimdeki kediyi Ankara'ya bıraktıktan sonra, bir daha kedi beslememek konusunda kesin karar vermiştim. Hayatımda daha fazla gereksiz sorumluluk ve tüy istemiyordum. Taa ki Frida ile tanışana kadar. Frida ile, Frida arkadaşlarımdan birini bulup onun evine yerleşince tanıştık. Bugüne kadar gördüğüm en tüylü kediydi. Arkadaşım, kedi alerjisine rağmen büyük bir sevgiyle baktığı Frida'ya, hamileliği nedeniyle veda etmek zorunda kalınca, kedi almamaya yeminler etmiş ben, Frida'yı evime aldım. Sevince oluyormuş işte. Hayat öyle birşey ki, bir daha kedi almak konusunda bile kesin karar vermemek lazım.

Kedilerin her birinin, insanlar gibi farklı karakterlere sahip olduğunu keşfedeli epey oldu. Frida, üzerinde kalpler taşıyan bir sevgi kelebeği, bir yandan da asil bir kadın hem de ayağına getiren cinslerden. Kadın işvesi konusunda insanın kedisinden ders alması ilginç görünebilir ama işte her canlıdan öğrenecek birşey var. İletişim ve sevecenlik konusunda birçok insana taş çıkarır. Evde hasta olduğum bir gün, ağrıdan ağlamaya başladığımda göz yaşlarımı yalayıp beni gülümsettiği sabahı ömrümün sonuna kadar unutamayacağım herhalde.

Her ne kadar, Frida insanlarla iyi iletişim kurmasını bilen bir varlık olsa da, dışarılarda fazlasıyla takılan benim gibi bir sosyal kelebeği bütün gün evde beklediğini, yalnızlıkla dolu günler geçirdiğini bilmem nedeniyle, ona arkadaş almayı düşünmeye başlamışken, gittiğim flamenko kursunun studyosunda barınan ve bir süre sonra sokağa bırakılacak,  Frida'ya benzeyen yavru bir kediyi görünce, ikinci bir kediyi eve alma zamanının geldiğini anladım.

Leia'nın eve geldiği ilk akşam benim için tam bir kabustu. Annesinden yeni ayrılmış iki aylık bir yavru ve evde kendisinden başka bir hayvana tahammül edecek gibi görünmeyen hırçın bir Frida'yı teskin edebilmek için sabaha kadar uyumadım. O gece gerçekten doğru bir karar verip vermediğimi tekrar sorguladım. Forumlarda iki kedi sahiplerinin kötü hikayelerini okuyup panik yaptım. Internette bir konuda araştırma yaptığınızda, niyeyse bütün kötü örnekleri bulursunuz. Sonra, neyseki bu deneyimi yaşamış birkaç arkadaşımla konuşarak rahatladım.

Leia'nın eve gelişiyle, Frida'nın da benim de hayatımız değişti. Leia, çocukluğunun verdiği merak ve haylazlıkla, Frida'nın alanlarını hiç sallamayarak, birkaç gün içinde evi ele geçirdi. Frida'nın, Leia'ya zarar vermemek için sinirlendiği anlarda, homurdanarak uzaklaştığına defalarca şahit oldum. Şimdilerde hala devam eden, geceleri yatak odasında kim yatacak kavgası ve her sabah beş itibariyle beni de uyandırarak devam eden oyun dolu kovalamacalar haricinde gayet mutlu mesut yaşamaya başladık.

Leia'nın eve gelişiyle, çocuk yetiştirme konusunda, bir takım ön bilgilere de sahip olmaya başladım. Bir kere gerçekten, ilk çocuğun nasıl yetiştiği önemli, çünkü ikinci çocuk onu rol model alıyor. Frida sayesinde, zaten iyi huylu olan Leia da, sevgi kedisi olma yolunda ilerliyor. Tabi ki, Frida'nın yemeği, kabı, kumu da, Leia'nın kullanım alanı haline geliyor. Frida, bunu çok sevmese de, kabullenme erdemini gösterebiliyor. Bambaşka ailelerden gelmiş bu hayvanların, birbiriyle ve hatta beraber yaşadıkları insanla özdeşleşme süreci beni gerçekten şaşırtıyor.

Ben de bu süreçte epey hassaslaştım, eğer birini seviyorsam, sonra gidip hemen diğerini de seviyorum. Eğer birinin tabağına yemek koyuyorsam, diğerini de tazeliyorum. Yeter ki, ikisi de kendisini dışlanmış hissetmesin. Onlara değer verdiğimi hissettiklerini biliyorum. Bu sayede güvenli ve enerji dolu oluyorlar. Frida, artık bütün gün oyun oynamak için beni beklemiyor, çünkü Leia ile bütün gün ben yokken koşturmuş oluyor. Bazen Leia'ya trip atıyor gibi görünse de, aslında trip attığı kişi benim, çünkü onu hala el üstünde tutmam konusunda bana gözdağı veriyor. Leia, ondan çok küçük olduğu için onu anaç duygularla sahipleniyor ve Leia'nın canının yandığını düşünürse soluğu onun yanında almasından anlıyorum ki, onu epey kolluyor. Ben de bazen, bu evde en kedi benim, benim dediğimi dinleyeceksiniz diye söylensem de nafile olduğunu biliyorum. Eninde sonunda kendi bildiklerini okuyorlar.

Birlikte varolabildiğimiz sürece, her anımızın keyfini çıkarmak çok önemli benim için. Bu, beraber olamadığımız günlerde, en azından o günleri güzel yaşadık diyebilmemi sağlayacak. Hayvanlardan öğrenebileceğimiz en önemli şey, anda olmayı öğrenebilmek. Sevgiyle, şefkatle, gereksiz yükleri geride bırakarak ve geleceği dert etmeyerek, anın keyfini çıkarak yaşamayı öğretiyorlar bize. Tabi ki, görünürde bizden daha basit yaşamları var, ama özellikle sokaklarda yaşayan hayvanların, insanların dünyasında, hem de onlardan zarar görerek yaşadıkları bir ortamda, hayatlarının daha kolay olduğunu düşünmüyorum. Ev hayvanları da, kendi habitatlarının dışında, belki zarar görmekten uzak ama yalnız ve kapalı ortamlarda yaşıyorlar. Beslediğimiz hayvanlara kendilerini iyi hissettirmemizin vicdani görevimiz olduğunu düşünüyorum. Biraz şefkat ve dokunuşla, dünyanın en mutlu varlıkları haline gelebiliyorlar, bu bile onların erdemini anlamamız için yeterli.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder